15 - Hicr Sûresi
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla.
1
|
Elif Lâm Râ. Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur'an'ın âyetleridir.
|
١
|
الٓـرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْاٰنٍ مُب۪ينٍ
|
<=> | |||
2
|
İnkar edenler, "Keşke müslüman olsaydık" diye çok arzu edeceklerdir.
|
٢
|
رُبَمَا يَوَدُّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لَوْ كَانُوا مُسْلِم۪ينَ
|
<=> | |||
3
|
Bırak onları yesinler (içsinler), yararlansınlar; emelleri onları oyalayadursun. İleride (gerçeği) bilecekler.
|
٣
|
ذَرْهُمْ يَأْكُلُوا وَيَتَمَتَّعُوا وَيُلْهِهِمُ الْاَمَلُ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
|
<=> | |||
4
|
Helâk ettiğimiz her memleketin mutlaka bilinen bir yazısı (belli vakti) vardır.
|
٤
|
وَمَٓا اَهْلَكْنَا مِنْ قَرْيَةٍ اِلَّا وَلَهَا كِتَابٌ مَعْلُومٌ
|
<=> | |||
5
|
Hiçbir toplum ecelini geçemez ve ondan geri de kalamaz.
|
٥
|
مَا تَسْبِقُ مِنْ اُمَّةٍ اَجَلَهَا وَمَا يَسْتَأْخِرُونَ
|
<=> | |||
6
|
Dediler ki: "Ey kendisine Zikir (Kur'an) indirilen kimse! Sen mutlaka delisin!"
|
٦
|
وَقَالُوا يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ي نُزِّلَ عَلَيْهِ الذِّ كْرُ اِنَّكَ لَمَجْنُونٌۜ
|
<=> | |||
7
|
"Eğer doğru söyleyenlerden isen bize melekleri getirsene!"
|
٧
|
لَوْ مَا تَأْت۪ينَا بِالْمَلٰٓئِكَةِ اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِق۪ينَ
|
<=> | |||
8
|
Biz melekleri ancak hak ve hikmete uygun olarak indiririz. O zaman da onlara mühlet verilmez.
|
٨
|
مَا نُنَزِّلُ الْمَلٰٓئِكَةَ اِلَّا بِالْحَقِّ وَمَا كَانُٓوا اِذاً مُنْظَر۪ينَ
|
<=> | |||
9
|
Şüphesiz o zikri (Kur'an'ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz.
|
٩
|
اِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَاِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ
|
<=> | |||
10
|
Ey Muhammed! Andolsun, senden önceki topluluklara da peygamber gönderdik.
|
١٠
|
وَلَقَدْ اَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ ف۪ي شِيَعِ الْاَوَّل۪ينَ
|
<=> | |||
11
|
Onlar kendilerine gelen her peygamberle alay ediyorlardı.
|
١١
|
وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ رَسُولٍ اِلَّا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ
|
<=> | |||
12
|
Aynı şekilde (onların tutumlarına uygun olarak) biz onu suçluların kalbine sokarız.
|
١٢
|
كَذٰلِكَ نَسْلُكُهُ ف۪ي قُلُوبِ الْمُجْرِم۪ينَۙ
|
<=> | |||
13
|
Önceki milletlerin (helakine dair Allah'ın) kanunu geçmiş iken onlar buna (Kur'an'a) inanmazlar.
|
١٣
|
لَا يُؤْمِنُونَ بِه۪ وَقَدْ خَلَتْ سُنَّةُ الْاَوَّل۪ينَ
|
<=> | |||
14
|
Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkmaya koyulsalar yine "Gözlerimiz döndürüldü, biz herhâlde büyülenmiş bir toplumuz" derlerdi.
|
١٤
|
وَلَوْ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ بَاباً مِنَ السَّمَٓاءِ فَظَلُّوا ف۪يهِ يَعْرُجُونَۙ
|
<=> | |||
15
|
Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkmaya koyulsalar yine "Gözlerimiz döndürüldü, biz herhâlde büyülenmiş bir toplumuz" derlerdi.
|
١٥
|
لَقَالُٓوا اِنَّمَا سُكِّرَتْ اَبْصَارُنَا بَلْ نَحْنُ قَوْمٌ مَسْحُورُونَ۟
|
<=> | |||
16
|
Andolsun, biz gökte burçlar yaptık ve onu, bakanlar için süsledik.
|
١٦
|
وَلَقَدْ جَعَلْنَا فِي السَّمَٓاءِ بُرُوجاً وَزَيَّنَّاهَا لِلنَّاظِر۪ينَۙ
|
<=> | |||
17
|
Onu kovulmuş her şeytandan koruduk.
|
١٧
|
وَحَفِظْنَاهَا مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ رَج۪يمٍۙ
|
<=> | |||
18
|
Ancak kulak hırsızlığı eden olursa, onu da parlak bir ateş takip etmektedir.
|
١٨
|
اِلَّا مَنِ اسْتَرَقَ السَّمْعَ فَاَتْبَعَهُ شِهَابٌ مُب۪ينٌ
|
<=> | |||
19
|
Yeri de yaydık, ona sabit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü (bir biçimde) her şeyi bitirdik.
|
١٩
|
وَالْاَرْضَ مَدَدْنَاهَا وَاَلْقَيْنَا ف۪يهَا رَوَاسِيَ وَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ مَوْزُونٍ
|
<=> | |||
20
|
Orada hem sizin için, hem de sizin rızık vermediğiniz kimseler için geçimlikler meydana getirdik.
|
٢٠
|
وَجَعَلْنَا لَكُمْ ف۪يهَا مَعَايِشَ وَمَنْ لَسْتُمْ لَهُ بِرَازِق۪ينَ
|
<=> | |||
21
|
Hiçbir şey yoktur ki hazineleri yanımızda olmasın. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz.
|
٢١
|
وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلَّا عِنْدَنَا خَزَٓائِنُهُۘ وَمَا نُنَزِّلُـهُٓ اِلَّا بِقَدَرٍ مَعْلُومٍ
|
<=> | |||
22
|
Rüzgârları da aşılayıcı olarak gönderip yukarıdan su indirerek sizi onunla suladık. Onu toplayıp depolayan da siz değilsiniz.
|
٢٢
|
وَاَرْسَلْنَا الرِّيَاحَ لَوَاقِـحَ فَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَسْقَيْنَاكُمُوهُۚ وَمَٓا اَنْتُمْ لَهُ بِخَازِن۪ينَ
|
<=> | |||
23
|
Hiç şüphesiz biz diriltir, biz öldürürüz ve biz (her şeye gerçek) varisleriz
|
٢٣
|
وَاِنَّا لَنَحْنُ نُحْـي۪ وَنُم۪يتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ
|
<=> | |||
24
|
Andolsun biz, sizden önce gelip geçenleri de biliriz, sonraya kalanları da.
|
٢٤
|
وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَقْدِم۪ينَ مِنْكُمْ وَلَقَدْ عَلِمْنَا الْمُسْتَأْخِر۪ينَ
|
<=> | |||
25
|
Şüphesiz senin Rabbin onları diriltip bir araya getirecektir. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.
|
٢٥
|
وَاِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحْشُرُهُمْۜ اِنَّهُ حَك۪يمٌ عَل۪يمٌ۟
|
<=> | |||
26
|
Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş bir balçıktan yarattık.
|
٢٦
|
وَلَقَدْ خَلَقْنَا الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ۬ مَسْنُونٍۚ
|
<=> | |||
27
|
Cinleri de daha önce dumansız ateşten yaratmıştık.
|
٢٧
|
وَالْجَٓانَّ خَلَقْنَاهُ مِنْ قَبْلُ مِنْ نَارِ السَّمُومِ
|
<=> | |||
28
|
Hani Rabbin meleklere, "Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin" demişti.
|
٢٨
|
وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّ۪ي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ۬ مَسْنُونٍ
|
<=> | |||
29
|
Hani Rabbin meleklere, "Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım Onu düzenleyip içine ruhumdan üflediğim zaman, onun için hemen saygı ile eğilin" demişti.
|
٢٩
|
فَاِذَا سَوَّيْتُهُ وَنَفَخْتُ ف۪يهِ مِنْ رُوح۪ي فَقَعُوا لَهُ سَاجِد۪ينَ
|
<=> | |||
30
|
Bunun üzerine bütün melekler saygı ile eğildiler.
|
٣٠
|
فَسَجَدَ الْمَلٰٓئِكَةُ كُلُّهُمْ اَجْمَعُونَۙ
|
<=> | |||
31
|
Ancak İblis, saygı ile eğilenlerle beraber olmaktan kaçındı.
|
٣١
|
اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰٓى اَنْ يَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ
|
<=> | |||
32
|
Allah, "Ey İblis! Saygı ile eğilenlerle beraber olmamandaki maksadın ne?" dedi.
|
٣٢
|
قَالَ يَٓا اِبْل۪يسُ مَا لَكَ اَلَّا تَكُونَ مَعَ السَّاجِد۪ينَ
|
<=> | |||
33
|
İblis dedi ki: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan yarattığın insan için saygı ile eğilemem."
|
٣٣
|
قَالَ لَمْ اَكُنْ لِاَسْجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقْتَهُ مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ۬ مَسْنُونٍ
|
<=> | |||
34
|
Allah, "Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir" dedi.
|
٣٤
|
قَالَ فَاخْرُجْ مِنْهَا فَاِنَّكَ رَج۪يمٌ
|
<=> | |||
35
|
Allah, "Öyleyse çık oradan, çünkü sen kovuldun. Şüphesiz hesap gününe kadar lânet senin üzerinedir" dedi.
|
٣٥
|
وَاِنَّ عَلَيْكَ اللَّعْنَةَ اِلٰى يَوْمِ الدّ۪ينِ
|
<=> | |||
36
|
İblis: "Rabbim! Öyle ise onların tekrar diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver" dedi.
|
٣٦
|
قَالَ رَبِّ فَاَنْظِرْن۪ٓي اِلٰى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
|
<=> | |||
37
|
Allah da, "O halde sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin" dedi.
|
٣٧
|
قَالَ فَاِنَّكَ مِنَ الْمُنْظَر۪ينَۙ
|
<=> | |||
38
|
Allah da, "O halde sen vakti (yalnızca benim tarafımdan) bilinen güne (kıyamete) kadar mühlet verilenlerdensin" dedi.
|
٣٨
|
اِلٰى يَوْمِ الْوَقْتِ الْمَعْلُومِ
|
<=> | |||
39
|
İblis, "Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım" dedi.
|
٣٩
|
قَالَ رَبِّ بِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَلَاُغْوِيَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
|
<=> | |||
40
|
İblis, "Rabbim! Beni azdırmana karşılık, andolsun ki yeryüzünde kötülükleri onlara güzel göstereceğim, içlerinde ihlâsa erdirilmiş kulların hariç, onların hepsini azdıracağım" dedi.
|
٤٠
|
اِلَّا عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَص۪ينَ
|
<=> | |||
41
|
Allah, "İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin yoktur" dedi.
|
٤١
|
قَالَ هٰذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَق۪يمٌ
|
<=> | |||
42
|
Allah, "İşte bu bana ulaştıran dosdoğru yoldur. Azgınlardan sana uyanlar dışında, kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin yoktur" dedi.
|
٤٢
|
اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌ اِلَّا مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْغَاو۪ينَ
|
<=> | |||
43
|
Şüphesiz cehennem, onların hepsinin buluşacağı yerdir.
|
٤٣
|
وَاِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوْعِدُهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
|
<=> | |||
44
|
Onun yedi kapısı vardır ve her kapıya onlardan bir grup ayrılmıştır.
|
٤٤
|
لَهَا سَبْعَةُ اَبْوَابٍۜ لِكُلِّ بَابٍ مِنْهُمْ جُزْءٌ مَقْسُومٌ۟
|
<=> | |||
45
|
Şüphesiz Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, cennetler içinde ve pınarlar başındadır.
|
٤٥
|
اِنَّ الْمُتَّق۪ينَ ف۪ي جَنَّاتٍ وَعُيُونٍۜ
|
<=> | |||
46
|
Onlara, "Girin oraya esenlikle, güven içinde" denilir.
|
٤٦
|
اُدْخُلُوهَا بِسَلَامٍ اٰمِن۪ينَ
|
<=> | |||
47
|
Biz onların kalplerindeki kini söküp attık. Artık onlar sedirler üzerinde, kardeşler olarak karşılıklı otururlar.
|
٤٧
|
وَنَزَعْنَا مَا ف۪ي صُدُورِهِمْ مِنْ غِلٍّ اِخْوَاناً عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِل۪ينَ
|
<=> | |||
48
|
Onlara orada hiçbir yorgunluk dokunmaz, onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.
|
٤٨
|
لَا يَمَسُّهُمْ ف۪يهَا نَصَبٌ وَمَا هُمْ مِنْهَا بِمُخْرَج۪ينَ
|
<=> | |||
49
|
Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.
|
٤٩
|
نَبِّئْ عِبَاد۪ٓي اَنّ۪ٓي اَنَا الْغَفُورُ الرَّح۪يمُۙ
|
<=> | |||
50
|
Ey Muhammed! Kullarıma, benim elbette çok bağışlayıcı, çok merhametli olduğumu, azabımın da elem dolu azap olduğunu haber ver.
|
٥٠
|
وَاَنَّ عَذَاب۪ي هُوَ الْعَذَابُ الْاَل۪يمُ
|
<=> | |||
51
|
Onlara İbrahim'in misafirlerinden de haber ver.
|
٥١
|
وَنَبِّئْهُمْ عَنْ ضَيْفِ اِبْرٰه۪يمَۢ
|
<=> | |||
52
|
Hani misafirler İbrahim'in yanına girmiş ve "Selam" demişlerdi. O da, "Gerçekten biz sizden korkuyoruz" demişti.
|
٥٢
|
اِذْ دَخَلُوا عَلَيْهِ فَقَالُوا سَلَاماًۜ قَالَ اِنَّا مِنْكُمْ وَجِلُونَ
|
<=> | |||
53
|
Onlar, "Korkma, biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz" dediler.
|
٥٣
|
قَالُوا لَا تَوْجَلْ اِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَامٍ عَل۪يمٍ
|
<=> | |||
54
|
İbrahim, "Bana yaşlılık gelip çatmış iken beni mi müjdeliyorsunuz? Bana neyi müjdeliyorsunuz?" dedi.
|
٥٤
|
قَالَ اَبَشَّرْتُمُون۪ي عَلٰٓى اَنْ مَسَّنِيَ الْكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ
|
<=> | |||
55
|
"Biz sana gerçeği müjdeledik. Sakın ümitsizlerden olma" dediler.
|
٥٥
|
قَالُوا بَشَّرْنَاكَ بِالْحَقِّ فَلَا تَكُنْ مِنَ الْقَانِط۪ينَ
|
<=> | |||
56
|
Dedi ki: "Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?"
|
٥٦
|
قَالَ وَمَنْ يَقْنَطُ مِنْ رَحْمَةِ رَبِّه۪ٓ اِلَّا الضَّٓالُّونَ
|
<=> | |||
57
|
İbrahim, "Ey Elçiler! Göreviniz nedir?" dedi.
|
٥٧
|
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ اَيُّهَا الْمُرْسَلُونَ
|
<=> | |||
58
|
Şöyle dediler: "Şüphesiz biz suçlu bir millete gönderildik.
|
٥٨
|
قَالُٓوا اِنَّٓا اُرْسِلْـنَٓا اِلٰى قَوْمٍ مُجْرِم۪ينَۙ
|
<=> | |||
59
|
Lût'un ailesi başka (Onlar suçlu değillerdir). Lût'un karısı dışında onların hepsini kurtaracağız. Biz onun geride kalanlardan olmasını takdir ettik."
|
٥٩
|
اِلَّٓا اٰلَ لُوطٍۜ اِنَّا لَمُنَجُّوهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
|
<=> | |||
60
|
Lût'un ailesi başka (Onlar suçlu değillerdir). Lût'un karısı dışında onların hepsini kurtaracağız. Biz onun geride kalanlardan olmasını takdir ettik."
|
٦٠
|
اِلَّا امْرَاَتَهُ قَدَّرْنَٓاۙ اِنَّهَا لَمِنَ الْغَابِر۪ينَ۟
|
<=> | |||
61
|
Elçiler (melekler) Lût'un ailesine gelince Lût onlara, "Gerçekten siz tanınmayan kimselersiniz" dedi.
|
٦١
|
فَلَمَّا جَٓاءَ اٰلَ لُوطٍۨ الْمُرْسَلُونَۙ
|
<=> | |||
62
|
Elçiler (melekler) Lût'un ailesine gelince Lût onlara, "Gerçekten siz tanınmayan kimselersiniz" dedi.
|
٦٢
|
قَالَ اِنَّكُمْ قَوْمٌ مُنْكَرُونَ
|
<=> | |||
63
|
Dediler ki: "Evet, fakat biz sana (kavminin) şüphe etmekte olduğu azabı getirdik."
|
٦٣
|
قَالُوا بَلْ جِئْنَاكَ بِمَا كَانُوا ف۪يهِ يَمْتَرُونَ
|
<=> | |||
64
|
"Biz sana gerçeği getirdik. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz."
|
٦٤
|
وَاَتَيْنَاكَ بِالْحَقِّ وَاِنَّا لَصَادِقُونَ
|
<=> | |||
65
|
"Gecenin bir bölümünde aile fertlerini yola çıkar, sen de arkalarından git. Hiçbiriniz arkaya bakmasın. Emrolunduğunuz yere (doğru) geçin gidin."
|
٦٥
|
فَاَسْرِ بِاَهْلِكَ بِقِطْعٍ مِنَ الَّيْلِ وَاتَّبِـعْ اَدْبَارَهُمْ وَلَا يَلْتَفِتْ مِنْكُمْ اَحَدٌ وَامْضُوا حَيْثُ تُؤْمَرُونَ
|
<=> | |||
66
|
Ona şu durumu kesin olarak bildirdik: "Sabaha çıkarken onların sonu kesilmiş olacak."
|
٦٦
|
وَقَضَيْنَٓا اِلَيْهِ ذٰلِكَ الْاَمْرَ اَنَّ دَابِرَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ مَقْطُوعٌ مُصْبِح۪ينَ
|
<=> | |||
67
|
Şehir halkı sevinerek geldiler.
|
٦٧
|
وَجَٓاءَ اَهْلُ الْمَد۪ينَةِ يَسْتَبْشِرُونَ
|
<=> | |||
68
|
Lût dedi ki: "Şüphesiz bunlar benim misafirlerimdir. Sakın beni rezil etmeyin."
|
٦٨
|
قَالَ اِنَّ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ ضَيْف۪ي فَلَا تَفْضَحُونِۙ
|
<=> | |||
69
|
"Allah'a karşı gelmekten sakının, beni utandırmayın" dedi.
|
٦٩
|
وَاتَّقُوا اللّٰهَ وَلَا تُخْزُونِ
|
<=> | |||
70
|
Onlar, "Biz seni insanlarla ilgilenmekten menetmemiş miydik" dediler.
|
٧٠
|
قَالُٓوا اَوَلَمْ نَنْهَكَ عَنِ الْعَالَم۪ينَ
|
<=> | |||
71
|
Lût: "İşte kızlarım. Eğer yapacaksanız (onlarla evlenebilirsiniz)" dedi.
|
٧١
|
قَالَ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ بَنَات۪ٓي اِنْ كُنْتُمْ فَاعِل۪ينَۜ
|
<=> | |||
72
|
(Melekler Lût'a:) "Ömrüne andolsun ki onlar (şehvetten) gözleri dönmüş halde sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlar (Bu durumda asla seni dinlemezler)" dediler.
|
٧٢
|
لَعَمْرُكَ اِنَّهُمْ لَف۪ي سَكْرَتِهِمْ يَعْمَهُونَ
|
<=> | |||
73
|
Derken güneşin doğuşu sırasında o korkunç uğultulu ses onları yakalayıverdi.
|
٧٣
|
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُشْرِق۪ينَۙ
|
<=> | |||
74
|
Hemen onların altını üstüne getirdik. Üzerlerine de balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırdık.
|
٧٤
|
فَجَعَلْنَا عَالِيَهَا سَافِلَهَا وَاَمْطَرْنَا عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِنْ سِجّ۪يلٍۜ
|
<=> | |||
75
|
Şüphesiz bunda düşünüp görebilen kimseler için ibretler vardır.
|
٧٥
|
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِلْمُتَوَسِّم۪ينَ
|
<=> | |||
76
|
O şehrin kalıntıları hâlâ mevcut olan bir yol üstünde duruyor.
|
٧٦
|
وَاِنَّهَا لَبِسَب۪يلٍ مُق۪يمٍ
|
<=> | |||
77
|
Şüphesiz bunda inananlar için bir ibret vardır.
|
٧٧
|
اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةً لِلْمُؤْمِن۪ينَۜ
|
<=> | |||
78
|
"Eyke" halkı da şüphesiz zalim idiler.
|
٧٨
|
وَاِنْ كَانَ اَصْحَابُ الْاَيْكَةِ لَظَالِم۪ينَۙ
|
<=> | |||
79
|
Onlardan da intikam aldık. İkisi de (Lût kavminin yaşadığı Sodom ile Şuayb kavminin yaşadığı Eyke) belirgin bir anayol üzerinde idiler.
|
٧٩
|
فَانْتَقَمْنَا مِنْهُمْۢ وَاِنَّهُمَا لَبِاِمَامٍ مُب۪ينٍۜ۟
|
<=> | |||
80
|
Andolsun, Hicr halkı da peygamberleri yalanlamıştı.
|
٨٠
|
وَلَقَدْ كَذَّبَ اَصْحَابُ الْحِجْرِ الْمُرْسَل۪ينَۙ
|
<=> | |||
81
|
Biz onlara âyetlerimizi vermiştik de onlardan yüz çevirmişlerdi.
|
٨١
|
وَاٰتَيْنَاهُمْ اٰيَاتِنَا فَكَانُوا عَنْهَا مُعْرِض۪ينَۙ
|
<=> | |||
82
|
Onlar güven içinde dağlardan evler yontuyorlardı.
|
٨٢
|
وَكَانُوا يَنْحِتُونَ مِنَ الْجِبَالِ بُيُوتاً اٰمِن۪ينَ
|
<=> | |||
83
|
Onları da sabaha çıkarlarken o korkunç uğultulu ses yakalayıverdi.
|
٨٣
|
فَاَخَذَتْهُمُ الصَّيْحَةُ مُصْبِح۪ينَۙ
|
<=> | |||
84
|
Kazanmakta oldukları şeyler kendilerine bir fayda vermedi.
|
٨٤
|
فَمَٓا اَغْنٰى عَنْهُمْ مَا كَانُوا يَكْسِبُونَۜ
|
<=> | |||
85
|
Biz gökleri, yeri ve her ikisi arasında bulunanları ancak hakka ve hikmete uygun olarak yarattık. Kıyamet günü mutlaka gelecektir. Sen şimdi güzel bir şekilde hoşgörü ile muamele et.
|
٨٥
|
وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّۜ وَاِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَم۪يلَ
|
<=> | |||
86
|
Şüphesiz, Rabbin hakkıyla yaratanın (ve herşeyi) bilenin ta kendisidir.
|
٨٦
|
اِنَّ رَبَّكَ هُوَ الْخَلَّاقُ الْعَل۪يمُ
|
<=> | |||
87
|
Andolsun, biz sana tekrarlanan yedi âyeti ve büyük Kur'an'ı verdik.
|
٨٧
|
وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعاً مِنَ الْمَثَان۪ي وَالْقُرْاٰنَ الْعَظ۪يمَ
|
<=> | |||
88
|
Kafirlerden bir kısmını faydalandırdığımız şeylerde sakın gözün kalmasın. Onlara karşı mahzun olma ve mü'minlere (şefkat) kanadını indir.
|
٨٨
|
لَا تَمُدَّنَّ عَيْنَيْكَ اِلٰى مَا مَتَّعْنَا بِه۪ٓ اَزْوَاجاً مِنْهُمْ وَلَا تَحْزَنْ عَلَيْهِمْ وَاخْفِضْ جَنَاحَكَ لِلْمُؤْمِن۪ينَ
|
<=> | |||
89
|
De ki: "Gerçekten ben, apaçık bir uyarıcıyım."
|
٨٩
|
وَقُلْ اِنّ۪ٓي اَنَا النَّذ۪يرُ الْمُب۪ينُۚ
|
<=> | |||
90
|
Nitekim biz kendi kitaplarını parçalara ayıranlara da (kitap) indirmiştik.
|
٩٠
|
كَمَٓا اَنْزَلْنَا عَلَى الْمُقْتَسِم۪ينَۙ
|
<=> | |||
91
|
Ki onlar, (bir kısmına inanıp, bir kısmını inkar ederek) Kur'an'ı da parça parça edenlerdir.
|
٩١
|
اَلَّذ۪ينَ جَعَلُوا الْقُرْاٰنَ عِض۪ينَ
|
<=> | |||
92
|
Rabbine andolsun, onların hepsine yapmakta olduklarını mutlaka soracağız.
|
٩٢
|
فَوَرَبِّكَ لَنَسْـَٔلَنَّهُمْ اَجْمَع۪ينَۙ
|
<=> | |||
93
|
Rabbine andolsun, onların hepsine yapmakta olduklarını mutlaka soracağız.
|
٩٣
|
عَمَّا كَانُوا يَعْمَلُونَ
|
<=> | |||
94
|
Ey Muhammed! Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah'a ortak koşanlara aldırış etme.
|
٩٤
|
فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ
|
<=> | |||
95
|
Şüphesiz biz, Allah ile beraber başka ilah edinen alaycılara karşı sana yeteriz. İlerde bilecekler.
|
٩٥
|
اِنَّا كَفَيْنَاكَ الْمُسْتَهْزِء۪ينَۙ
|
<=> | |||
96
|
Şüphesiz biz, Allah ile beraber başka ilah edinen alaycılara karşı sana yeteriz. İlerde bilecekler.
|
٩٦
|
اَلَّذ۪ينَ يَجْعَلُونَ مَعَ اللّٰهِ اِلٰهاً اٰخَرَۚ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
|
<=> | |||
97
|
Andolsun, onların söyledikleri şeylerden dolayı göğsünün daraldığını biliyoruz.
|
٩٧
|
وَلَقَدْ نَعْلَمُ اَنَّكَ يَض۪يقُ صَدْرُكَ بِمَا يَقُولُونَۙ
|
<=> | |||
98
|
O halde Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt) ve secde edenlerden ol.
|
٩٨
|
فَسَبِّـحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ وَكُنْ مِنَ السَّاجِد۪ينَۙ
|
<=> | |||
99
|
Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.
|
٩٩
|
وَاعْبُدْ رَبَّكَ حَتّٰى يَأْتِيَكَ الْيَق۪ينُ
|
<=> |